You may have to register before you can download all our books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Situated between Europe and Asia, and surrounded by three seas, Turkey comprises a diverse environmental and cultural tapestry. Ecocriticism and Turkey is the first in-depth study to explore Turkish literary and cultural engagements with the environment. Ergin examines a wide range of ecocritical issues across four thematically organized chapters: “Sea,” “Climate,” “Routes,” and “Animals.” Each chapter addresses various dimensions of anthropogenic ecological change and highlights the role of literature in inspiring hope and action. The book takes readers on various journeys from the coasts of the Aegean Sea to the mountains of Eastern Anatolia. Ergin converses with both twentieth-century writers to shed new light on familiar texts and contemporary writers to capture emerging perspectives, including Rum, Laz, Kurdish, and Armenian voices in her discussion. The study is further enriched by an interdisciplinary inquiry that brings literature into dialogue with climate science, political history, underwater photography, folk music, and bio-art.
Right to the City Novels in Turkish Literature from the 1960s to the Present analyses the representation of rural migration to Istanbul in literature, placing Henri Lefebvre’s concept of the right to the city at the centre of the argument. Using a framework of critical urban theory, the book examines Orhan Kemal’s Gurbet Kuşları [The Homesick Birds] (1962); Muzaffer İzgü’s Halo Dayı ve İki Öküz [Uncle Halo and Two Oxen] (1973); Latife Tekin’s Berci Kristin Çöp Masalları [Berji Kristin: Tales From the Garbage Hills] (1984); Metin Kaçan’s Ağır Roman [Heavy Roman(i)] (1990); Ayhan Geçgin’s Kenarda [On the Periphery] (2003); Hatice Meryem’s İnsan Kısım Kısım, Ye...
Turkish Ecocriticism: From Neolithic to Contemporary Timescapes explores the values, perceptions, and transformations of the environment, ecology, and nature in Turkish culture, literature, and the arts. Through these themes, it examines historical and contemporary environmentally engaged literary and cultural traditions in Turkey. The volume re-imagines Turkey in its geo-social and ecocultural narratives of multiple connections and complexities, in its multi-faceted webs of histories, and in its rich multispecies stories.
Kurbağaların özelliği, nehirleri kuru topraklara dönüştüren kurak mevsimde toprağın derinliklerine gömülüp ölüm uykularına yatmalarıdır. Tüm bedensel işlevlerini en aza indirip ölüme en yakın halde yağmur mevsiminin gelmesini beklerler. Yağmurlar nehirlerin yatağını doldurmaya başladığında, ölüler ülkesinden geri gelir, on binlerce ağızdan şarkılarını söylemeye başlarlar. Çok sevilen bir yazar üzerine, akla takılan bir roman üzerine... edebiyat üzerine, yazmak üzerine mektuplar. Kimisi gün ağarırken, kimisi şehir karanlığa gömülürken yazılmış, e-postanın da “bir edebiyat türü olarak mektup” sınıfına girebileceğini bize gösteren metinler... Edebiyatın hazzını ve anlamını çoğaltmak üzere... Anlamak, bilmek, keşfetmek zevkiyle yazılmış metinler... Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin okurlukla yazarlığın bitiştiği yerde kurulmuş bir sohbet halkasını paylaşıyorlar. Dostça, merakla, tutkuyla, peşinden giderek… Kurbağalara İnanıyorum, edebiyatçının, -üç edebiyatçının-, tutkulu ve kâşif edebiyat okuru olarak portresi...
Notos’un bu sayısını Cem Akaş hazırladı EDEBİYAT TOPLUMU NASIL BİLİR? Edebiyatımızda Roman-Toplum İlişkisi • Burhan Sönmez: “Zamana ve güzelliğe inanıyorum.” • Valeria Luiselli: “Kitaplarım başka kitaplar üstüne düşünme makineleri.” • Roland Barthes: Söyleşi İndirimli Makaledir • Roberto Calasso: Yayıncılık Sanatı Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos, her yıl bir sayısını bir yazarımıza teslim ediyor ve onun editörlüğünü koşulsuz kabul ediyor. Bu yılki konuk editör Cem Akaş. Cem Akaş kendi konusunun başlığını Edebiyat toplumu nasıl bilir? olarak belirledi. Bu konuda yazmasını istediği yazarları seçtikten...
Ret yazarları Notos 5. Sayısında ret yazarlarını dosya konusu olarak ön plana çıkarıyor. Yazılmayan her kitap içinde yüzlerce hayali metin barındırır. Bir zamanlar doruklarda bulunanlar yazmayı niçin bıraktı? Gülten Akın: “Şiir kimseye dokunmuyor ki.” Kızılderili Öyküleri İntihar ve entelektüeller, Türk romanında kahramanlar ve yazarları #NotosKitap #NotosÖyküDergisi
Dikiz aynasından Esra’yı görebiliyordu gerçi. Gevşemiş, sessizleşmiş, yorgunluğun çöktüğü yüzüyle farklı bir güzellik kuşanmıştı (insanı yanına kıvrılmaya, sarılıp uyumaya çağıran bir güzellik); başını cama dayayıp şehrin gece manzarasına bakarak kim bilir ne düşünüyor, kimi düşlüyordu. Olmayacak şeyler yapmaya hazır görünüyordu. Epeydir arayıp sormadığı birini arayabilir, ertesi gün pişman olacağını bildiği halde gidip onunla yatabilirdi mesela. Bunu görüyordu Esra’nın aynadaki yansısında. Gençliğinde başka türlü olabileceğine inanmış olsa da, ilk zorlukta tökezleyip başkalarının adımlarıyla oluşmuş patikal...
“Bir öykü sözlüğü yapmak istiyorum, öykümüzün nesnelerini, renklerini, kavramlarını, anlarını, karakterlerini maddeleştiren bir sözlük olacak bu.” Yekta Kopan’ın Eşik Cini dergisinde başlayıp işinin ehli bir ekiple, uzun uğraşlar neticesinde genişlettiği bir çalışma İpekli Mendil. Tanzimat döneminden bugünün genç yazarlarına yüzlerce ismi, öykülerinden alıntılanmış maddeler çerçevesinde, sözlükçü titizliğiyle bir araya getiriyor. Tanıdığımız isimlere yeni bir gözle bakmamızı sağlarken gözden kaçırdığımıza hayıflanacağımız eski ustalarla tanıştırıyor ve nihayet bugünün genç ustalarını bize takdim ediyor. İpekli Mendil, Türkçe öykünün gelişim serüvenini, yüzyıllar içinde değişen çehresini, değişmeyen dertlerini 300 farklı öykücüden örneklerle gösteren bir başucu kitabı
“Sırtüstü bıraktı kendisini, belli belirsiz salınan suyun hissettirdiklerinin beşik rahatlığı ya da sevgili parmaklarının ılıklığıyla alakası yoktu. Sonsuz bir belirsizlik, tuhaf bir dengesizlikti. Öfkenin kırgınlıkla, açılmanın kapanmayla dansı. Asfalttaki arabalar dalgaları değil, deniz bitmek bilmez bir yolun sarsıntısını taklit ediyordu, çocuklar sahilde kumla oynarken bile savaşı, büyükler insanı, ses de sessizliği, ya da tam tersi.“ Yolun Gölgesi’nde yerlerinden yurtlarından göç etmek zorunda kalan ya da doğup büyüdükleri şehirlerde kendilerini sürgünde bulan insanların hikâyelerini anlatıyor Behçet Çelik. Politikanın, bu bi...
Kaldırımın altında cinayetlerden, katliamlardan, sahipsiz cesetlerden, tuzaklardan, havaya uçan, uçuran, uçurulan hayatlardan oluşmuş, katılaştıkça katılaşmış, yanık kokan bir alaşım akıyor. Dünya kanıyor, çürüyor kaldırımın altında; kimse farkında değil. Kaldırımın üstünde oyunlar oynuyoruz; evlilik oyunları, para kazanma, kaybetme oyunları, tatile çıkma, dinlenme, yorulma, sevişme, hatta dünyayı değiştirme oyunları. En fenası, “biz oyunun farkındayız” oyunu. Behçet Çelik’in 2008 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülen kitabı Gün Ortasında Arzu, hem anlatılanların özgünlüğü, hem de anlatış biçimi ve ...